Bir dönüme kaç üzüm fidanı dikileceği toprağın verimine göre değişmekle beraber bir dekara ekilecek üzüm fidanı sayısı 100 ila 250 arasında değişmektedir.
Taban topraklarda yetiştirilen kuvvetli çeşitler için omca başına 9-10 m2 gibi (3×3 m) geniş alanlar gerekli iken, zayıf topraklar ve zayıf çeşitler için 4-5 m2’lik (2×2 m, 2,5×2,5 m) sahalar yeterli olmaktadır.
Ülkemizdeki bağ bölgelerinde 1,40-3,5 m’ye kadar değişen aralık ve mesafeler mevcuttur. Çekirdeksiz üzüm çeşidi için bu değerler Goble’de 3×3, 2.75×2.75, 2.50×2.50, 2.25×2.25 m, telli sistemli bağlarda ise 3.5×3, 3.5×2.5, 3×2 m olabilir.
Telli terbiye şekillerinin uygulanacağı bağlarda toprak işleme, ilaçlama, gübreleme gibi işlemlerde traktörden yararlanılacağı düşünülerek, sıra arası traktörün çalışabileceği genişlikte olmalıdır.
Bir dönümden ( 1 Dekardan) ne kadar üzüm alınır?
Ülke geneli esas alındığında dekara verim 650 kg kadardır. Fakat iyi bakımlı bölgelerde 4.000 kg/dekar gibi en çok verim veren üzüm bağları da mevcuttur.
ÜZÜM FİDANI ASMA/OMCAÇEŞİTLERİ
Asma, dünya üzerinde kültürü yapılan en eski meyve türlerinden birisidir. Yeryüzünde bağcılığın tarihçesi M.Ö. 5000 yılına kadar dayanır. Asmanın anavatanı Anadolu’yu da içine alan ve Küçük Asya denilen bölgedir. Bu bölge Kafkasya’yı da kapsamaktadır.
Asma, diğer meyvelerle kıyaslandığında en fazla çeşide sahip olan türlerden biridir. Dünyada 10.000’nin üzerinde üzüm çeşidi olduğu tahmin edilmektedir. Yurdumuz ise asmanın anavatanı olması nedeniyle 1200’ün üzerinde üzüm çeşidine sahiptir. Fakat bunlardan ancak 50-60 kadarının ekonomik önemi olup, geniş çapta yetiştirilmektedir.
Dünyada bağcılığın yapıldığı alanlar kuzey yarımkürede 20-52. , güney yarımkürede 20-40. enlem dereceleri arasında kalmaktadır. Ekvatora yaklaştıkça bağcılık ancak yüksek yaylalarda yapılabilmektedir. Bağcılığın kuzey sınırını oluşturan yörelerde ise özellikle güney yamaçlarda ve nehir kenarlarında yapılabilmektedir .
Anadolu, asmanın anavatanı olarak bilinen bölgeler içerisinde yer alan, hem çeşit zenginliğine, hem de geniş bağ alanlarına ve üzüm üretimine sahip dünya üzerindeki önemli bağcılık merkezlerinden birisidir. Asma ise; üzüm verimi bakımından ekonomik, çeşit zenginliği ile de genetik materyal açısından yurdumuzun önemli bir bitkisidir (2, 3). Bu tarım dalı bu nedenlerle Anadolu’da yaşayan insan topluluklarının binlerce yıldır baş uğraşlarından biri olmuş ve olmaya devam etmektedir. 1998 yılı verilerine göre; bağ alanımız 541.000 ha., yılık üretimimiz ise 3.600.000 tondur (4). Bağcılığımız bu değerleriyle Rusya hariç dünyada alan bakımından 4., üretim bakımından ise 5. sıradadır. Ülkemizde en geniş bağ alanlarına Ege bölgesi sahiptir (157.000 ha ). Bu bölgeyi 109.000 ha ile ikinci sırada Akdeniz bölgesi izlemektedir. Bölgeler arasında birim alandan elde edilen verim oldukça farklıdır. Yurdumuzda en verimli bağlar Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde yer almaktadır. Ülke geneli esas alındığında dekara verim 650 kg kadardır. Fakat iyi bakımlı bölgelerde 4.000 kg/da üzüm alan bağlar da mevcuttur .
Üzüm, yüksek şeker içeriğinden dolayı, kalori değeri yüksek bir besin maddesidir. Ayrıca mineral maddelerden kalsiyum, potasyum, sodyum ve demir yönünden zengin olduğu gibi bazı vitaminler (A, B1, B2, Niacin ve C vitaminleri) yönünden de önemli bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Ancak üzümün beslenme değerini oluşturan maddelerin niteliği ve miktarı, taze veya işleme sonucunda dönüştüğü mamul ürüne bağlı olarak değişmektedir. Yaş üzüm ile karşılaştırıldıklarında, kuru üzüm ve pekmez, daha az su içerdiklerinden daha yüksek kalorili, demir ve kalsiyum mineralleri bakımından daha zengindirler. Kurutma ve üzüm suyuna işleme sırasında, özellikle A ve C vitaminlerinde önemli kayıplar meydana gelmektedir (5, 6). Verilen besin değerleri ile ilişkili olarak üzüm, bazı karaciğer hastalıkları ile kansızlığın tedavisinde etkilidir. Yüksek tansiyonu kontrol altında tutar. Ayrıca içerdiği meyve asitleri ve lifli yapısı ile mideye zarar vermeden böbrek ve barsak sisteminin çalışmasını düzenler, kanın temizlenmesine yardımcı olur. Yüksek kalori içeriğine karşın, çok düşük miktarlarda yağ ve protein içerdiğinden ideal bir diyet besinidir.
Asma çok yıllık bir bitki olup, ekonomik ömrü bakım şartlarına göre değişmekle birlikte 40-50 yıl civarındadır. Bu derece uzun bir verim yaşına sahip olan bir bağın tesisinde, yer seçiminden fidan dikinceye kadar pek çok konuda oldukça dikkatli davranmak ve tesisi tekniğine uygun olarak oluşturmak şarttır. Bu şekilde yapılan planlamalar sonucu kurulan bağların verimliliği yüksek ve ekonomik ömrü de uzun olacaktır. Aksi halde çok defa başlangıçta tesis aşamasında yapılan hataların sonradan düzeltilmesi mümkün olmamakta, kısa ömürlü ve verimsiz bağ alanları ortaya çıkmaktadır. Bağ tesisinde temel şart bölgenin iklim ve toprak faktörleri ile asmanın çok iyi uyum içinde olmasını sağlamaktır.
Türkiye tarımında önemli bir yere sahip olan bağcılık, günümüzde üretimden yetiştirmeye, yetiştirmeden pazarlamaya kadar geçen süreç içerisinde birçok sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlar içerisinde birim alandan alınan ürün miktarı ve kalite düşüklüğü ile ilgili problemler önemli bir yer tutmaktadır. Bağcılıkta verimlilik, birim alanda bulunan omca sayısı yanında, omca üzerinde meydana gelen salkım ve tanelerin sayısı ve büyüklüğü ile de yakından ilişkilidir. Ancak bu özellikler çeşit, anaç, kültürel uygulamalar ve çevre koşulları gibi birçok iç ve dış faktör tarafından etkilenmektedir (10). Verimlilikte etkili faktörlerden birisi de çeşitlerin döllenme biyolojileri ile ilgili özelliklerdir. Verim ve kalite üzerine; ekolojik faktörler, anaç ve çeşit, terbiye, budama, sulama, gübreleme, toprak işleme, hastalık ve zararlılar, büyümeyi düzenleyici maddeler kullanımı vb. gibi faktörler etkili olmaktadır.
KALİTEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Bağ tesis edilecek arazinin seçiminde öncelikle iklim, toprak, mevki, yön ile kültür durumu üzerinde önemle durmak gerekir. Bu konuda bölgenin çok yıllık meteorolojik kayıtlarını inceleyerek, bunların asmanın isteklerine uygun olup olmadığını araştırmak, sınırlayıcı uç değerleri dikkate almak başlangıç kabul edilebilir. Bu kayıtlar sıcaklık, güneşlenme, yağış ve hava nemi, don ve rüzgar değerleri ile bunların yıl içindeki değişimleridir.
Asma gelişme devresi oldukça uzun olan bir bitkidir. Günlük sıcaklık ortalaması +10 derecenin üstüne ulaştığında gelişmeye başlar, sonbaharda sıcaklık ortalaması bu değerin altına düşünceye kadar gelişmesini sürdürür. Her üzüm çeşidinin meyvelerini tam olarak olgunlaştırabilmesi için belli bir sıcaklık toplamına ihtiyaç vardır. Örneğin Sultani Çekirdeksiz için tam olgunlaşma diyebileceğimiz 23 Balling derecesine ulaşıncaya kadar 10 derecenin üzerinde 1650 derecelik sıcaklık toplamına gereksinme bulunmaktadır. Bu çeşitlere göre değişir. Genelde erkenci çeşitlerde 1600-2000 derece, geççi çeşitlerde ise 3000 derece ve daha fazla sıcaklık toplamı olgunlaşma için yeterli olmaktadır. Tesis yerinde çeşitlerin mahsullerini istenen zamanda olgunlaştırabilecek sıcaklık toplamlarını bulmaları bu bakımdan gereklidir. Yurdumuzdaki bağ bölgelerinde yetiştirilen çeşitler açısından bu konuda herhangi bir sorun yoktur, sıcaklık toplamı yeterlidir. Sadece aynı çeşit, sıcak bölgelerde serin yerlere göre doğal olarak daha erken olgunlaşacaktır.
İkinci iklim faktörü güneşlenmedir. Bol ışık; asma gelişmesi, fotosentez ve tanedeki renk oluşumu için gerekli olduğundan güneş ışınlarının daha dik geldiği güney veya güneybatı yönlerine meyilli yerlerde kurulan bağlar güneşten daha fazla yararlanırlar. Çabuk ısınan ve sıcak olan böyle mevkilerde üzüm kalitesi daha iyi olur. Genel olarak asmanın bir vegetasyon periyodunda 1300 saatlik güneşlenmeye ihtiyacı vardır.
Yer seçiminde en önemli meteorolojik faktörlerden birisi de yağış ve yıl içindeki dağılımıdır. Genelde asma, bazı yüzlek köklü anaçlar dışında, kökleri derine giden bir bitkidir ve bu nedenle yağışı az olan yerlerde de yetiştirilebilir. Yılık yağış ortalaması 500 mm. olan bölgelerde sulama olmaksızın bağcılık yapılabilir. Yalnız toplam yağış miktarı kadar bunun yıl içindeki dağılımı da bağcılık açısından önemlidir. Kışın ve ilkbahar başlarında gelişme devresindeki yağışlar asma için çok yararlıdır. İlkbahar sonu ile yaz başındaki yağışların olumlu etkilerinin yanında mücadele gerektirici sorunlar yaratacağı da unutulmamalıdır. Ayrıca hasada yakın tarihlerdeki yağışın veya sulamanın olgunluğu geciktirici etkisi olmakta, hatta taneleri çatlatabilmektedir. Bunun dışında yağış çiçeklenme devresinde, meyve tutumuna engel olur, olgunluk zamanında ise meyve çürüklüğüne neden olabilir. Yine kurutmalık üzüm yetiştiriciliği yapılan yörelerde üzüm kurutma periyodunda günlerin yağışsız geçmesi gerekmektedir. Sonuç olarak ben düşmeden, hasat ve kurutma sonuna kadar geçen devresi yağışsız olan bölgelerde bağcılık (özellikle Çekirdeksiz üzüm yetiştiriciliği) daha sağlıklı olarak yapılabilir.
Bağcılığı sınırlayan ekolojik faktörlerden en önemlisi geç ilkbahar ile erken sonbahar donlarıdır. Özellikle vegetasyon süresi uzun anaç veya çeşitler ile çalışırken o yörenin don faktörü iyi incelenmelidir. Yeşil aksam, -1 derecenin altındaki sıcaklıklardan zarar gördüğünden, uyanma ve sürme devresine gelen ve sık sık tekrarlayan geç ilkbahar donları belirli yerlerde bağcılığı kısıtlayabilmekte, ancak bazı önlemlerle bağcılık yapılabilmektedir. Yine sonbaharda erken gelen donlar da iyi odunlaşmaya mani olarak genç omcalarda kurumalara neden olabilmektedir. Bunun dışında kışı çok sert geçen, sıcaklığın –20 derece gibi değerlere düştüğü yerlerde omcalar soğuktan şiddetli zarar görürler.
Bağcılığı etkileyen diğer iklim faktörleride esiş, şiddet ve yönleri ile rüzgarlar, yer ve yön, denize yakınlık ve yüksekliktir. Rüzgarlardan korunmuş yerlerde bağcılık her zaman daha uygundur. Bağcılık açısından en olumsuz rüzgarlar ilkbaharda kuzeyden gelen, sıcaklığı düşüren ve genç sürgünlerde kırılmalara yol açan bahar rüzgarlarıdır. Yine ilkbaharda esen nemli lodos rüzgarı hastalık (mildiyö ve külleme) yapıcı etkilere sahiptir. Hasada yakın kuvvetli rüzgarlar özellikle sofralık üzüm yetiştiriciliği yapılan bölgelerde tanelerin yaralanmasına, ürün ve kalite kaybına neden olur. Yine seçilen ve yetiştirilmesi düşünülen üzüm çeşidi ile de ilişkili olarak, yer ve yön konusuna da dikkat edilmesi gerekmektedir. Denize yakın güney yamaçlar erkenci sofralık üzüm yetiştiriciliği için çok uygundurlar.
Arazi seçiminde toprak, iklimden sonra ikinci ana faktördür. Çünkü flokseranın hızla yayılmasıyla aşılı fidanlarla çalışılan modern bağcılığa geçilmesi sonucu kullanılacak olan Amerikan Asma Anaçları toprak yönünden oldukça seçicidir. Bağ kurulacak araziye uygun anaç seçimi ve uzun süre en yüksek verimin alınması için arazinin çeşitli yer ve derinliklerinden toprak örnekleri alınıp analiz edilmesi, sonuçta buna göre karar verilmesi şarttır. Bu, bağ tesisinde ilk ve temel kuraldır. Genel olarak bağcılık belirli su tutma kapasitesine sahip, derin, tuzluluk ve tabansuyu yüksekliği (50-60 cm.den az) gibi ağır problemleri olmayan her tür toprakta yapılabilir. Anaç seçimi yönüyle yapılacak olan toprak tahlillerinde özellikle aktif ve toplam kireç miktarı, bünyesi, PH’sı, tuzluluk problemi olup olmadığı, tabansuyu seviyesi ve yıl içindeki hareketi, toprak kalınlığı, taşlılık durumu incelenir. Yine arazinin nematod ile bulaşık olması dayanıklı anaçların kullanımını gerektirmektedir. Toprak tahlili kadar, eğer sulama yapılacaksa sulama yapacağımız suyun da tahlili önemlidir.
Bir arazinin bağcılığa uygun olup olmadığını anlamak için onun yalnız fiziksel ve kimyasal özelliklerini belirlemekle kalmayıp, arazinin o zamana kadar geçirdiği kültür durumunu da incelemek gerekir. Bağcılığa en uygun toprak, üzerinde hiç bağcılık yapılmamış yeni açmalarla, eskiden bağ olup da uzun süre boş bırakılmış yerlerdir. Uzun yıllar bağ bulunan bir araziye hiç ara vermeden söküp hemen tekrar yeni tesis kurmamak gerekir. Çünkü toprakta asmaya karşı yavaş yavaş bir yorgunluk oluşmaktadır. Toprak yorgunluğu denilen bu olayda asmanın sürme gücü azalır, kökleri iyi gelişemez, sonuçta asmada bir durgunluk belirir ve kurur. Bağcılıkta toprak yorgunluğunu gidermek için, söküm sonrası arazi 4-5 yıl nadasa bırakılarak dinlendirilmeli veya tek yıllık özellikle azot ve organik madde arttırıcı baklagil tarımı ile münavebe uygulanmalıdır. Ancak bundan sonra bu araziye yeniden bağ kurulabilir. Asma için en uygun topraklar tınlı topraklardır. Tınlı toprak içinde %35-45 kum, %35-40 silt (mil), %5 organik madde ve %10-25 oranında kil bulunduran topraktır.
ÜZÜM FİDANI (omca) ANAÇ VE ÇEŞİT SEÇİMİ
Bağ tesisinde en önemli aşamalardan birisini de anaç ve çeşit seçimi oluşturmaktadır. Çünkü tesisin uzun ömürlü ve ekonomik bir yatırım olması buna bağlıdır. Başlangıçta anaç ve çeşit, ne kadar isabetli ve uygun seçilirse başarı oranı da o kadar fazla olur. Bu seçimin, yörenin iklim ve toprak şartlarını gözönünde tutarak büyük bir dikkatle yapılması gerekir.
Günümüzde değişik toprak tiplerine adapte olabilen, kurağa, kirece, tuzluluğa, flokseraya ve nematodlara dayanıklıkları ile yerli asmalarla uyuşmaları farklı olan bir çok anaç çeşidi bulunmaktadır. Örneğin Vitis berlandieri Amerikan Asma türünün özellikleri; floksera, mildiyö ve siyah çürüklüğe çok dayanıklı, kuraklığa ise dayanıklı bir türdür. En olumsuz özelliği köklenmesinin zor olması (%5) ve soğuğa orta derecede dayanmasıdır. Ayrıca kireç içeriği yüksek topraklarda ve kumlu topraklarda kuvvetli gelişir. Yeni anaçların elde edilmesi yönündeki çalışmalar devam etmektedir. Kurulacak bağın uzun ömürlü oluşu, asmanın verimliliği ve mahsulünü olgunlaştırması anacın uygun seçilmesine bağlıdır. En uygun anaç seçimi toprak analizleri sonucu ile arazinin yapısı ve kültürel durumu incelenerek yapılmaktadır.
Anaç seçimi kadar çeşit seçimi de tesiste önemli aşamalardan birisidir. Uygun olmayan çeşit seçimi durumunda, sonraki dönemlerde çeşidin değiştirilmesi gerekebilir. Bu da para ve zaman kaybı demektir. Kültür asmasının anavatanı içinde yer alan ülkemizde pek çok çeşit bulunmakla birlikte bunlardan çoğunun ekonomik değeri yoktur. Seçimde özellikle bölgeye iyi adapte olmuş veya adapte olabilecek ekonomik çeşitler üzerinde durulmalıdır. Öncelikle çeşidin, yöre iklimine uygun olması gerekir. Sıcaklık toplamının düşük olduğu yörelerde geççi çeşitlerle çalışıldığında üzümler olgunlaşmaz, sonbaharın ilk donlarından zarara uğrayabilirler. Genel olarak sıcak bölgelerde erkenci, serin ve kuzey bölgelerde geççi çeşitler tercih edilmelidir. Bu konuda toprak yapısıda belirleyicidir. Sıcak bölgelerdeki verimli taban topraklarında kurutmalık çeşitler tercih edilirken, serin bölgelerdeki kıraç ve fakir topraklarda kalitenin önem taşıdığı sofralık veya şaraplık çeşitlere öncelik verilmelidir.
Bağ kurmak için seçilecek üzüm çeşitlerinde şu özellikler aranmalıdır:
1-Seçilen çeşit iklim istekleri yönünden yörenin iklimine uygun olmalı,
2-Yörede ekonomik olarak tercih edilen çeşitler olmalı,
3-Seçilen çeşit, üretim amacına uygun olmalı (sofralık, şaraplık, şıralık ve kurutmalık)
4-Döllenme biyolojisi yönünden seçilen çeşitler birbirine uygun olmalıdır,
5-Bir bağ, kendine verimli üzüm çeşitleriyle kurulduğu zaman her çeşit ayrı ayrı parseller halinde dikilmelidir. Çünkü her çeşidin budanması, gübre ihtiyacı, hastalıklara dayanımı ve hasadı birbirinden farklıdır.
Bağ kurarken salkımda yeknesak bir tane tutumunu sağlamak için seçilen çeşitlerin döllenme biyolojisi açısından çiçek yapılarının iyi bilinmesi gerekir. Çavuş, Tahannebi, Hönüsü ve Karagevrek gibi morfolojik erdişi fizyolojik dişi çiçek yapısına sahip olan çeşitler seçildiği zaman (bunlar kendine kısır olduğundan) mutlaka en uygun dölleyici (babalık) çeşitlerinde seçilerek birlikte belli oranda dikilmesi gerekir.
Dölleyici çeşit (babalık) seçiminde dikkat edilecek noktalar şunlardır:
1- Dölleyicinin bol çiçek tozu oluşturması ve çiçek tozlarının çimlenme oranının yüksek olması gerekir.
2- Dölleyici çeşitle, ana çeşidin çiçeklenme dönemlerinin birbirine uyması gerekir.
3- Dölleyici çeşidin çiçeklenme döneminin uzun olması gerekir.
4- İki çeşit arasında döllenmede kısırlık olmamalıdır.
5- Dölleyici çeşidinde o bölge için ekonomik öneme sahip bir çeşit olması gerekir.
Çeşit seçiminde en önemli belirleyicilerden birisi de ürünün nasıl değerlendirilip, pazarlanacağı yani çeşidin kurutmalık mı, sofralık mı yoksa şaraplık mı olacağıdır. Örneğin, genellikle kurutmalık olarak değerlendirilen Çekirdeksiz üzüm (Yuvarlak ve Sultani) gerektiğinde sofralık ve şaraplık olarak da satılabilme avantajına sahiptir.
Şunu da unutmamak gerekir ki; anaç ve çeşidin, bölgenin iklim ve toprak yapısına uygun olması kadar çeşit ile anacın iyi bir affinite oluşturması çok önemlidir. Uygun affinite sağlayamayan kombinasyonlarda yavaş ve zayıf gelişme, silkme, kalitesiz ve küçük tane, verim düşüklüğü ve hatta daha ileriki safhalarda aşı atma ve kurumalar görülebilir.
BAĞ (OMCA/ASMA) NE ZAMAN DİKİLİR
Asma fidanları ilkbaharda veya sonbaharda dikilir. İklimi çok sert geçen yerlerde ilkbahar dikimi, iklimi mutedil yerlerde ise sonbahar dikimi yapmak daha uygundur. İlkbahar dikimi yapılacak yörelerde dikim ne kadar erken yapılırsa asma yağışlardan ve büyüme devresinin uzunluğundan yararlanarak daha iyi gelişir. Dikim işlemine toprak tava gelip ısınınca hemen başlanmalıdır.
Asma fidanlarının dikiminden önce sıralara verilecek yön ile aralık ve mesafenin belirlenmesi gerekmektedir. Yön, genelde arazinin şekli ile ilgili bir sorun yoksa, en iyi güneşlenmenin sağlandığı kuzey-güney doğrultusunda olmalıdır. Şiddetli ve devamlı esen rüzgarların bulunduğu yerlerde ise telli terbiye sistemleri hakim rüzgar yönüne paralel olmalıdır. Böylece bağın iyi havalanması sağlanır ve rüzgarlardan fazla zarar görmez.
Yeni bir tesiste asmalara verilecek aralık ve mesafeler seçilen çeşide ve gelişme durumuna, anaca, iklim ve toprak faktörlerine, toprağın işlenme durumuna, uygulanacak terbiye sistemine bağlı olarak tesbit edilir. Taban topraklarda yetiştirilen kuvvetli çeşitler için omca başına 9-10 m2 gibi (3×3 m) geniş alanlar gerekli iken, zayıf topraklar ve zayıf çeşitler için 4-5 m2’lik (2×2 m, 2,5×2,5 m) sahalar yeterli olmaktadır. Ülkemizdeki bağ bölgelerinde 1,40-3,5 m’ye kadar değişen aralık ve mesafeler mevcuttur. Çekirdeksiz üzüm çeşidi için bu değerler Goble’de 3×3, 2.75×2.75, 2.50×2.50, 2.25×2.25 m, telli sistemli bağlarda ise 3.5×3, 3.5×2.5, 3×2 m olabilir. Telli terbiye şekillerinin uygulanacağı bağlarda toprak işleme, ilaçlama, gübreleme gibi işlemlerde traktörden yararlanılacağı düşünülerek, sıra arası traktörün çalışabileceği genişlikte olmalıdır.
Dikim kare, dikdörtgen, üçgen ve kontur yapılabilir. Kare dikim sıra aralık ve mesafelerinin aynı olduğu (daha çok Goble’de), dikdörtgen dikim sıra aralık ve mesafelerin eşit olmadığı telli terbiye şekillerinde kullanılır. Üçgen dikimde ise mesafeler eşit olmasına rağmen ikinci sıraya dikilecek fidanlar, birincilerin arasına girecek şekilde bir üçgen oluşturularak dikilirler. Kontur dikim ise meyilli arazilerde uygulanır. Sıralar meyile dik olacak şekilde yerleştirilip, sıra üzeri mesafeler eşittir. Sıra arası meyil çizgisine göre düzenlenir.
Dikim öncesi arazide işaretleme yapılmasının amacı; omcaların geleceği yerleri düzgün olarak tesbit etmek ve sıraları muntazam olarak oluşturmak amacıyla yapılmaktadır. İşaretlenen yerlere 40-50 cm derinliğinde 30-35 cm genişliğinde çukurlar açılır. Daha sonra dikilecek fidanlara kök tuvaleti yapılarak açılan çukurlara düzgün bir şekilde dikimi gerçekleştirilir. Sonra can suyu vermek gerekmektedir.
BAĞ (OMCA/ASMA) TERBİYESİ NASIL YAPILIR
Asmalara verilen şekiller, fidan dikim veya aşı yılından başlayarak asmanın gelişme devresi olan 3-5 yıl içinde tamamlanan şekillerdir. Terbiye şekli; gövde, çok ve tek yıllık dallarla sürgünlerin yer, şekil, yön ve sayılarını ifade eder. Terbiye şekli, baştan belirlenmeli ve ilk yıldan başlanarak doğru bir şekilde oluşturulmalıdır. Aksi halde terbiye şeklinde oluşacak yanlışlıkları düzeltmek, emek ve ürün kaybına yol açar.
Asmalara çeşitli şekilleri vermenin amacı; asmaları çevrenin olumlu etkilerinden en fazla, olumsuz etkilerinden en az şekilde etkilenmelerini sağlamaktır. Bu amaçla çeşitli ülke ve ekolojilerde farklı terbiye şekilleri geliştirilmiştir.
Kültür asmalarına verilecek şekillerde aranılacak özellikler şunlardır.
1-Verilecek şekiller, bağda kültürel işlemlerin kolayca yapılmasına (mekanizasyona) olanak sağlamalıdır.
2-Verilecek şekiller, çeşitlerin ürünle yüklenmesine (şarjına) ve gelişme kuvvetine uygun olmalıdır.
3-Verilecek şekiller, iklim olaylarının zararlı etkilerini azaltabilmelidir.
4-Verilecek şekillerin, üzümde kaliteyi arttırıcı etkisi olmalıdır.
5-Seçilen şekillerin, asmaya verilmesi ve devam ettirilmesi kolay olmalıdır.
6-Verilecek şekillerin yatay ve dikey desteklenmesinde kullanılacak materyalin temini kolay ve ucuz olmalıdır.
Seçilecek terbiye sisteminin prensipleri şöyle olmalıdır:
1-Her türlü mekanizasyona ve bunun geliştirilmesine;
2-Dalların ve sürgünlerin omca üzerinde düzgün bir şekilde dağıtılmasına;
3-Büyüme ve gelişme ile verimlilik arasındaki fizyolojik dengenin korunmasına;
4-Omcaların kapasitelerine uygun olarak yüklenmesine;
5-Gelişen teknoloji ve yeni tekniklerin uygulanmasına;
6-Kış budama, toprak işleme, hastalık ve zararlılarla mücadele, sulama ve gübreleme, hasat gibi kültürel uygulamaların kolaylaştırılması ve daha az masrafla gerçekleştirilmesine;
7-Asma organlarının güneşten en etkili şekilde yararlanmasına;
8-Verim ve kaliteyi doğrudan etkileyen yaprak alanının optimal düzeyde arttırılmasına;
9-Olumsuz iklim koşullarından (don, dolu, rüzgar, yüksek ve düşük nem, şiddetli güneş ışığı vb.) asmaların en az düzeyde etkilenmesine;
10- Yaz budamalarına duyulan gereksinimin en aza indirilmesine; olanak sağlamalıdır.
BAĞ (OMCA/ASMA) NE ZAMAN BUDANIR
Asma, şiddetli veya sert budamaya gelebilen ve buna uygun tepki gösterebilen çok yıllık bir kültür bitkisidir. Budama; asmalarda büyüme ve gelişme ile verimlilik ve kalitenin dengeli bir şekilde düzenlenerek, bağlardan sağlanan yararın en üst düzeye çıkarılması amacıyla, canlı toprak üstü organları, özellikle bir yaşlı dallar ve sürgünler üzerinde gerçekleştirilen kısaltma, çıkarma ve seyreltme gibi işlemlerdir. Bağcılıkta özellikle kış budaması önem taşır. Bu budamada bir yıl önce, sürgün halinde oluşan ve budama mevsiminde yıllık dal (çubuk) adını alan organların %70-80’i kesilip çıkarılır (16). Yaz budamasında ise uç alma veya benzeri uygulamalarla asmada kesilip çıkarılan kısımlar toplam yeşil aksamın %30-40’ı kadardır. Asmada budama her yıl mutlaka yapılması gereken önemli kültürel bir işlemdir.
Budamanın genel amaçları şöyledir:
1-Asmalara (omcalara), ilk 2-3 yıl içinde ardarda gerçekleştirilen kış ve yaz budamaları ile çeşit ve anacın büyüme kuvvetine, çeşidin budama isteğine, ekolojik koşullara, kültürel uygulamalara ve mekanizasyona uygun bir terbiye şeklinin verilmesi ve bu şeklin korunması;
2-Fizyolojik dengeyi bozmadan, ürün verim ve kalitesinin mümkün olan en yüksek düzeye çıkarılması ve bu düzeyin mümkün olan en uzun süre korunması;
3-Yaz budamaları (yeşil budama) ile özellikle ürün kalitesinin arttırılması;
4-Yaşlanma veya değişik nedenlerle zayıflamış, ya da şekli bozulmuş, dolayısıyla verim yönünden gerilemiş omcalarda, kolların geriye budama (kısaltma) ile gençleştirilmesi;
Asmalarda budamanın etkileri ise;
1-Sürgün sayısı ve sürgün büyümesine,
2-Yaprak sayısına ve fotosentez kapasitesine,
3-Ürünün miktarı ve kalitesine,
4-Ürünün olgunlaşmasına,
5-Gözlerin uyanmasına,
6-Göz verimliliğine ve bir yıl sonraki ürün verimine,
7-Kök gelişmesine etkisi vardır.
Bağcılıkta budama yöntemleri yapıldığı zamana göre 2’ye ayrılır:
1- Kış (ürün) budaması
2- Yaz (yeşil) budama
Kış (ürün) Budaması
Uygun terbiye sistemlerinin oluşturulmasından sonra, omcalar üzerinde her yıl dinlenme döneminde yapılan budamadır. Omcalar üzerinde verimli bir yaşlı dal sayısının ve bunların uzunluğunun, dolayısıyla verimli kış gözü sayısının düzenlendiği bu budama ile, fizyolojik denge gözetilerek omcaların kapasitelerinden en yüksek düzeyde yararlanılması amaçlanmalıdır. Kış budaması, sonbaharda yaprak dökümü ile ilkbaharda gözlerin sürmek üzere olduğu dönem arasında yapılır.
Kış budamasındaki amaç;
1- Her ürün yılı başında, omcanın ve üzerindeki bir yaşlı dalların kapasitelerini dikkate alarak, büyüme ve gelişme ile verimlilik arasındaki dengenin kurulması;
2- Omcalara verilen terbiye şeklinin geliştirilerek korunması;
3- Sofralık ve bazen de kurutmalık üzüm yetiştiriciliğinde, kalitenin arttırılması için sıkça başvurulan salkım seyreltmeye duyulan ihtiyacın ortadan kaldırılmasıdır.
Budama şiddetine (budama ile verimin düzenlenmesi) etki eden faktörler:
– Çeşit
– Değerlendirme şekli
– Anaç
– Terbiye şekli
– Omcanın yaşı
– Omcanın gelişme durumu
– İklim ve toprak koşulları
Yaz (yeşil) Budaması
Verim devresindeki asmaların vegetasyon dönemi içinde yeni gelişen vegetatif ve generatif organlarında yapılan budamaların ve budama benzeri ayıklamaların tümüne yaz budaması veya yeşil budama denir.
Yaz budamaları, uygulama zamanına göre kış budaması paralelinde veya karşı etki yapar. Örneğin erken ilkbahar döneminde yapılacak sürgün kısaltma ve çıkarmaların etkisi kış budaması gibi olur.
Sürgünlerin bir kısmının çıkarılması asmanın verim kapasitesini düşürür, ancak kalan sürgünlerin daha kuvvetli gelişmelerini sağlar. Yaz ortalarında aşırı yaprak veya sürgün çıkarılması ise kış budamasının tersine etki yapar. Bu durumda üretici organlar olan yaprakların çıkarılması sürgün gelişmesi ve ürün olgunlaşmasını yavaşlatır. Yaz ortalarında depo karbonhidratlar da düşük seviyededir. Oysa ilkbaharda yüksek seviyede olduğundan gelişme bunlarla sürdürülebilir.
Yaz budamasının amaçları:
1- Renklenme sorunu olan yöre ve çeşitlerde salkım bölgesindeki yapraklar çıkarılarak, daha iyi güneşlenme sağlanır. Bu yolla tanenin çeşide has rengi alması mümkün olur.
2- Güneş yanıklığına hassas çeşitlerde salkımın gölgelenerek güneşten korunması, uç alma ile sağlanabilir. Uç alınan sürgünde koltuklar fazla sayıda ve kuvvetli olacağından salkımı gölgelerler.
3- Asmanın çok yıllık organları olan kök, gövde ve kolların kuvvetlendirilmesi, yeşil budamalarla sağlanabilir. Örneğin toprak altından çıkan anaç (veya kalem) sürgünlerinin dipten çıkarılması ve sürgün uçlarının koparılması bu işlemi görür. Sürgün ucu gibi (karbonhidrat üretmeyen ancak hızla tüketen) organların çıkarılması, yaprakların ürettiği karbonhidratların depo organlarına gönderilmesini sağlar. Çünkü sürgün uçları karbonhidratların tüketim; gelişmesini tamamlamış yapraklar ise bunların yapım merkezleridir.
4- Rüzgar etkisiyle sürgünlerin kırılması bunların boylarının kısaltılması ile önlenebilir. Tepe alma denilen bu işlemle rüzgara açık yaprak ve sürgün alanı azalacağından kırılmalar olmaz. Aynı zamanda sürgünün kalan kısmı daha kuvvetli ve dayanıklı olur.
5- Hastalıkların kontrolu için, çok sıkışık yaprak ve sürgün olması durumunda bunların seyreltilmesi yararlıdır. Bu yolla iç kısımlar daha iyi havalanacağı gibi ilaçların içeriye işlemesi özellikle külleme ve ölü kol hastalıklarında bu işlemler daha çok önem kazanır.
6- Tane tutumunun az olduğu bağlarda veya çeşitlerde çiçeklenmeden hemen önce veya çiçeklenme sırasında sürgün uçlarının çıkarılması, tutumu arttırır. Sürgün uçlarının (büyüme noktası) besin çekim gücü, salkımlardan fazladır. Üretilen karbonhidratlar önce sürgün uçlarına sonrada salkımlara gönderilir. Salkımların en çok beslenmeye ihtiyaç duyduğu çiçeklenme sırasında sürgün uçlarının çıkarılması, salkımların daha iyi beslenmesini, dolayısı ile daha iyi tane tutmalarını sağlar.
Öte yandan Çavuş, Tahannebi, Hönüsü ve Karagevrek gibi fizyolojik dişi çiçekli üzüm çeşitlerinde tane tutumunu arttırmak için çiçeklenme döneminde salkım bölgesindeki yaprakların çıkarılması yararlı olur. Bu yolla tozlayıcı asmanın çiçek tozları, kolaylıkla tozlanacak asmanın çiçek tozlarına ulaşabilir. Özellikle Çavuş gibi büyük yapraklı çeşitlerde bu işlem daha önemlidir.
Bağlarda uygulanan başlıca yaz budamaları şunlardır
Filiz Alma (Obur alma)
Salkımsız sürgünlerin (filiz) yaşlı kısımlardan çıkan sürgünlerin (obur) çıkarılmasıdır. İlkbaharda son salkımların görülmesinden hemen sonra yapılır. Daha geç zamanlarda yapılmasının asmayı zayıflatıcı etkisi vardır.
Filiz almanın yararları:
1-Gövde üzerinde arzu edilmeyen gelişmelerin önüne geçilir;
2-Omcanın daha iyi güneşlenmesi ve havalanması sağlanarak ürün kalitesi arttırılır.
3-Gelişmenin, omca üzerinde bırakılan sürgünler ve diğer organlar üzerinde yoğunlaşması sağlanır.
Uç Alma
Uç alma, kuvvetli büyüyen verimli yazlık sürgünlerin uç kısımlarının değişik uzunluklarda çıkarılması işlemidir. Bu suretle sürgünlerin uzunlamasına büyümesi sınırlandırılarak salkımların daha iyi gelişmesi, tane tutumunun artması ve aynı zamanda diğer zayıf sürgünlerinde kuvvetlenmesi sağlanır. Bu işlem, sürgünlerin 40-50 cm boylandıkları bir dönemde yapılırsa, şiddetli rüzgarların hakim olduğu yörelerde, sürgünlerin daha iyi odunlaşmasını sağlayacağından rüzgarların sebep olabileceği dal kırılmaları da önlenebilmektedir.
Tepe Alma:
Tepe alma, verimli yazlık sürgünlerin Haziran ve Temmuz aylarında uçtan itibaren 30-60 cm’lik kısımlarının kesilerek veya koparılarak çıkarılması işlemidir. Tepe alma işleminin asıl amacı, hem sürgünlerin daha iyi odunlaşmalarının sağlanması, hem de yazlık sürgünler üzerinde koltuk sürgünü gelişmesinin teşvik edilmesidir. Böylece hem bu sürgünlerin bir rüzgarlara karşı direnci arttırılmış, hem de sıcak ekolojilerde koltuk sürgünlerinin gölgeleme etkisinden faydalanılmış olur.
Koltuk Alma:
Asmalarda, özellikle uç ve tepe alma yapıldıktan sonra yaprak koltuklarındaki aktif gözlerden yeni sürgünler oluşturmaktadır. Koltuk ismi verilen bu sürgünler, kuvvetli gelişen omcalarda daha fazla oluşur ve hızla büyüyerek asmanın besinlerine ortak olurlar. Bunun sonucu olarak üzümlerde renk oluşumu ve olgunluk gecikir. Diğer yandan koltuk sürgünleri nemli ve serin yörelerde, güneşlenmeye ve havalanmaya engel olurlar. Bu nedenle sözkonusu yörelerde özellikle kuvvetli gelişen çeşitlerde koltuk sürgünleri, mümkün olduğu kadar erken dönemde alınmalıdır.
Yaprak Alma:
Nemli ve serin bölgelerle, sık dikilmiş ve özellikle goble şeklinde terbiye edilmiş bağlarda yapraklar, üzüm salkımlarını gölgeleyerek, onların yeterince güneş almalarını engellemekte dolayısıyla renklenme ve olgunlaşma gecikmektedir. Ayrıca bu durumda havalanma da yetersiz olacağından, mantari hastalıkların (Külleme, Mildiyö, Gri küf vb.) yayılması da kolaylaşmaktadır. İşte bu gibi olumsuz durumların ortaya çıkmaması için salkımları örten yaprakların koparılması suretiyle, yaprak seyreltmesine gidilmesi yararlıdır. Ancak, gerekli organik besin maddelerini fotosentez yolu ile oluşturan yapraklarda aşırı bir seyreltme yapılması, asmanın gelişmesine ve ürünün iyi bir şekilde olgunlaşmasına engel olur. Bu nedenle aşırı yaprak almadan sakınılmalıdır.
Bilezik Alma:
Bilezik alma, asmalarda çiçek silkmesini önlemek, tane tutumunu, tane ile salkım iriliğini arttırmak ve erken olgunlaşmayı sağlamak amacıyla asmanın gövde, kol, iki veya bir yıllık dalları üzerinde 5 mm genişliğindeki kabuk ve floem tabakasının özel yapılmış çift ağızlı kesici makasla veya bıçaklarla çepeçevre çıkarılması işlemidir. Bilezik alma uygulaması ile yapraklarda sentezlenen organik besin maddelerinin, bilezik alınan yerin alt tarafına geçmesi engellenmiş olur. Böylece bu besin maddeleri, bilezik alınan yerin üst tarafındaki organlarda birikir ve özellikle tanelerin daha iri, gösterişli ve kaliteli olması sağlanır.
Bilezik alma, seyrek ve ufak taneli salkım oluşturan üzüm çeşitlerinde, özellikle çekirdeksiz çeşitlerde, çiçeklenme zamanında yapıldığında tane tutumunu ve iriliğini arttırır ve olgunlaştırmayı erkenleştirir. Örnek olarak Sultani Çekirdeksiz çeşidinde, çiçeklenmeden itibaren 2-3 hafta içerisinde, döllenmemiş veya gelişmemiş tanelerin dökümü tamamlandıktan sonra (tane tutumu devresinde, yani tane çapı 3-4 mm olduğu zaman) yapılacak bilezik alma ile tane iriliği %30-100 arasında arttırılabilir.
Salkım Seyreltme:
Çiçek Salkımı Seyreltmesi
Asmalarda çiçek salkımları, yeni sürgünlerde yapraklarla beraber doğar ve 6-8 hafta içerisinde çiçeklenme meydana gelir. Çiçek salkımı seyreltmesi, çiçek salkımlarından bir kısmının doğuşlarından kısa bir süre sonra dipten koparılması şeklinde uygulanan bir seyreltme işlemidir. Asmada çok fazla sayıda çiçek salkımı meydana gelmişse, bunlardan zayıf olanlarını dipten çıkarılarak çiçek salkımı sayısının, asmanın kuvvetine göre (örneğin her sürgüne 1-4 salkım düşecek şekilde) azaltılması gerekir. Çiçek salkımı seyreltmesi yapılan omcalarda bırakılan salkımlar daha iyi gelişir ve taneler salkımı daha iyi doldurabilir.
Asmada Salkım Seyreltmesi
Omca üzerinde fazla görülen salkımların tane tutumundan hemen sonra aynen çiçek salkımı seyreltme işleminde olduğu gibi yapılan bu seyreltme en kolay uygulanan bir seyreltme işlemidir. Bu suretle ürünle fazla yüklü olan omcalar üzerinde normal sayıda salkım bırakılarak tanelerin daha iyi ve gösterişli olmaları, aynı zamanda erken olgunlaşmaları sağlanmış olur. Bu uygulama ile hasat sırasında salkımların zedelenmesinin de önüne geçilmiş olur.
Tane Seyreltme:
Salkımların uç taraflarının veya kanatlarının, ya da fazla sık olan bölümlerinin kesilmesi suretiyle yapılan seyreltme işlemidir. Bu uygulama tane tutumunun hemen ardından uygulanmalıdır. Böylece salkımların hangi taraflarının seyreltileceği daha iyi görülebilir. Tane seyreltmesi, büyük ve sık salkım geliştiren çeşitlere, bilezik alma yapılan omcalardaki kuvvetli gelişen salkımlara uygulanır. Tanelerin irileşmesi için, özellikle çekirdeksiz çeşitlerin asmalarında yapılan Gibberellik asit (GA3) uygulamasından sonra çok iri ve sık salkımlar oluştuğundan bunlarda da tane seyreltmesi uygulanmalıdır.
Tane seyreltmesi, salkımların fazla iri ve sık olmalarını önler, tanelerin daha iri gelişmelerine ve iyi renklenmelerine yardım eder. Tane seyreltmesi, uygun budama makaslarıyla yapılmalıdır. Elle seyreltme, salkım üzerinde kalacak tanelerin zedelenmesine yol açacağından bu tür seyreltmeden kaçınılmalıdır.
Dip Sürgünleri Temizleme:
Aşılı asmalarda, toprak içindeki kök gövdesinden oluşan sürgünlerin diplerinden koparılarak alınması işlemidir. Bu işlem, özellikle kuvvetli gelişen anaçlar (Rupestris du Lot, 99R, Dogridge vb.) üzerine aşılı omcaların ilk gelişme yıllarında son derece önemlidir. Çünkü bu sürgünlerin gelişmesine izin verildiğinde, omcanın topraktan aldığı su ve mineral besin maddeleri öncelikli olarak bu sürgünler tarafından kullanılacağından verimli toprak üstü kısmı hızla zayıflar. Anaçta oluşan sürgünlerin diplerinden koparılması oldukça zor bir işlemdir. Bu yüzden bunların mümkün olduğu kadar körpe iken alınması gerekir. Aksi takdirde odunlaşacak olan bu sürgünlerin alınması çok güçleşecektir.
BAĞ (OMCA/ASMA) TOPRAK İŞLEME
Bağcılıkta toprak işleme, yabancı otlarla mücadele, toprağın havalandırılması ve ısıtılması, toprakta bulunan bitki besin maddelerinin alımının kolaylaştırılması ve kayıpların önlenmesi, toprağın su tutma kapasitesinin arttırılması, sulama ve yağışlardan sonra toprak yüzeyinde oluşan kaymak tabakasının kırılarak su kaybının önlenmesi, gübrelerin toprağa karıştırılması amacıyla yapılır.
Toprak işlemenin temel amaçlarından birisi, bağlarda yabancı otların ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü yabancı otlar, topraktaki su ve besin maddelerinin kullanımında omcalarla rekabete girerek, onların gelişmelerini, ürün verim ve kalitesini olumsuz yönde etkiler. Yapılan bir araştırmada yabancı otların 1 kg kuru madde yapımı için 537-657 lt., kültür bitkilerinin ise 242-320 lt. suya ihtiyaç duydukları tesbit edilmiştir. Bu durum ülkemiz gibi bağların genellikle sulanamadığı, yani toprak suyunun sınırlı olduğu yerlerde çok daha büyük önem taşımaktadır. Yine ülkemizde yapılan bir araştırmada, bağlarda yabancı otlardan kaynaklanan ürün kaybının % 5,8 olduğu belirlenmiştir . Ayrıca yabancı otlar, pek çok hastalık etmenine konukçu ya da ara konukçu olduklarından dolaylı yoldan da zararlı olurlar.
Asmanın kökleri, iyi havalanmayan topraklarda yeterince gelişemediğinden, su ve besin maddesi alımı azalarak, gelişme zayıflamaktadır. Bu tip topraklarda, asmanın kökleri derine gidemediğinden kışın şiddetli donlardan, yazın ise aşırı sıcaklardan zarar görebilir. Bu nedenle, toprağın işlenerek havalandırılması, asma köklerinin derinlere doğru inerek su ve besin sağlama alanını genişletmesini ve daha kuvvetli gelişmesini sağladığı gibi düşük ve yüksek sıcaklıkların zararlı etkilerini de önlemektedir.
Toprak işleme ile toprağın aktarılması, toprakta hava-su dengesini sağlamak açısından da önemlidir. İyi havalanmayan ve yüksek su tutma kapasitesine sahip olan ağır yapılı topraklar genellikle soğuk; kumlu ve iyi işlenmiş tınlı topraklar ise sıcaktır. Zamanında ve doğru şekilde yapılan toprak işleme ile hem hava-su dengesi, hem de toprak sıcaklığı düzenlenmiş olmaktadır.
Yağışlardan ve sulamadan sonra toprak yüzeyinde geçirimsiz bir tabaka oluşmaktadır. Kaymak tabakası olarak adlandırılan bu oluşum, ağır yapılı topraklarda daha da önem arzeder. Bu tabaka hemen kırılmalıdır. Aksi halde, daha sonraki yağış ve sulama sularının toprağa işlemeden yüzey akışı şeklinde akıp gitmesine ve ayrıca toprakta bulunan suyun, oluşan çatlaklardan hızlı bir şekilde buharlaşarak kaybolmasına neden olur. Bu nedenle, özellikle yaz döneminde meydana gelen yağışlardan veya sulamalardan sonra oluşan kaymak tabakasının kırılması amacıyla mutlaka yüzeysel toprak işleme yapılmalıdır.
Ticari gübrelerden özellikle fosforlu ve potasyumlu olanların toprak içindeki hareket hızları yavaş olduğundan, bu gübrelerin toprakta aktif kök derinliğine verilmeleri gerekir. Genellikle, geç sonbaharda 15-20 cm derinliğe verilen bu gübrelerin etkinliğini arttırmak için, pullukla 20-25 cm derinliğinde toprak işleme önerilmektedir. Amonyak (NH3) halinde azot kaybını önlemek amacıyla da, azotlu gübrelemeden hemen sonra, yüzlek toprak işleme yapılarak bu gübreler toprak içine karıştırılmalıdır.
Sonbaharda 20-25 cm derinlikte yapılan toprak işlemenin temel amacı, kış yağışlarının toprak içerisine işlemesini sağlayarak, bu şekilde toprağın su tutma kapasitesini arttırmaktır. Ayrıca , yaz döneminde kontrol edilememiş yabancı otlar da bu toprak işlemeyle bağdan uzaklaştırılır. Sonbahar toprak işlemesinde toprak, kesekli olarak bırakılır. Kış yağışları ile birlikte bu kesekler kolayca parçalanarak ufalanır.
İlkbahar ve yaz döneminde daha yüzlek (10-15 cm’den) yapılan toprak işlemesinin amaçları ise, yabancı ot kontrolü, yağışlar ve taşırma şeklindeki sulamalardan sonra oluşan kaymak tabakasının kırılarak toprağın havalandırılması ve su kaybının önlenmesidir.
BAĞ (OMCA/ASMA) NE ZAMAN SULANIR
Sulama, toprağın verimlilik ve yapısına zarar vermeden birim alandan daha fazla ürün almak için, asma kök derinliğindeki eksik nemi yapay olarak tamamlamak ve kullanılabilir nemi en uygun düzeyde tutmaktır. Yağış rejimi düzensiz ve yetersiz ise bağlarda mutlaka sulama yapılmalıdır.
Ülkemizde bağcılık yapılan bölgelerde yağışlar, kış veya ilkbahar aylarında düşmekte ve topraklarımızda biriken (rezerv) su, haziran ortalarına kadar genellikle yeterli olmaktadır. Haziran ayından sonra iklimi çok kurak geçen yerlerde gerekli olan suyu mutlaka sulama ile karşılamak gerekir.
Asmanın normal bir büyüme ve gelişme gösterebilmesi için kök derinliğindeki nem oranı sürekli solma noktasına düşmemelidir. Nem kapsamı bu düzeye düştüğü zaman asma devamlı solma gösterir, köklerin çevresinde su olsa bile tekrar canlanamaz, büyüme ve diğer bitki fonksiyonları devam edemez, asma stress belirtileri göstermeye başlar. Sürekli solma noktası bitki gelişmesinde kritik bir noktadır. İlkbahar ve yaz dönemi başlangıcında, etkin kök bölgesinde uygun toprak nemi, yeterli besin maddesi olan ve dikkatli uygulanan kültürel koşullar altında gelişen asmada; önce kuvvetli bir sürgün ve yaprak büyümesi görülür, daha sonra sürgün büyümesi giderek yavaşlar ve tane irileşmeye başlar. Sürgün büyümesi, olgunlaşma dönemine doğru giderek azalır, hasattan bir süre önce ve sonra iyice yavaşlar. Özellikle hasattan sonra sürgün giderek odunlaşır ve yalnızca sürgün ucu çok az bir büyüme gösterir. Yaprak büyümesi ise tamamen durur, çeşide bağlı olarak yeşilden sarımsı yeşile, kırmızıya, kırmızıdan yeşile doğru değişir ve sonra dökülürler.
Asmanın kök bölgesinde yeterli nem olduğu sürece bu olaylar normal bir şekilde gelişir. Ancak yukarıda da söz edildiği gibi etkin kök derinliğindeki nem, yetersiz duruma düşerse asmada başlıca şu belirtiler görülür:
1-Sürgün gelişmesi önce yavaşlar sonra tamamen durur, sürgünler kısa ve zayıf kalır, erken odunlaşmaya başlarlar.
2-Önce sürgün ucu ve genç yapraklar solmaya ve pörsümeye başlar, yaprak renkleri, canlı yeşil renklerden koyu grimsi renklere dönüşür.
3-Eğer su azalmaya devam ederse, genç yapraklar kenarlarından kıvrılmaya başlar, yaşlı yapraklar kenarlarından başlayarak kahverengileşir ve giderek kurur, ölür ve sonuçta dökülürler.
4-Yaprak koltuklarında farklılaşan kışlık gözler, verimlilik yönünden farklılaşmazlar.
5-Gelişmekte olan taneler, tam iriliğine ulaşamazlar, renkleri tam gelişmez, kabukları kalın, genellikle kuru madde oranı düşük ve asit oranı yüksek olur.
6-Olgunlaşma gecikir ve üründe hem kalite hem de kantite düşük olur.
7-Şaraplık üzümlerde şıra oranı düşük olduğu gibi aromatik maddelerin, tanede yeterli sayıda ve miktarda sentezlenmesi de geri kalır ve bu yüzden elde edilen şarabın kalitesi düşük olur.
8-Tane irileşme döneminde yeterli nem bulamamış ise asmaya sürekli solma noktasına ulaştıktan sonra su verilse bile taneler normal iriliğine ulaşamazlar ve ayrıca donuk renkli kalırlar.
9-Normal koşullarda hasattan hemen önce veya sonra kök bölgesinde nemin azalması, sürgün gelişmesini sınırlandırdığı için olgunlaşmayı hızlandırabilir. Ancak bu da tanede (normal olgunlaşmada olduğu gibi) turgoriteden kaynaklanan diriliği, gevrekliliği ve tane eti sertliğinde bir artış sağlayamaz.
10-Hasattan sonra asmada genellikle sürgün büyümesi çok azdır. Daha çok sürgünler olgunlaşarak odunlaşırlar. Etkili kök bölgesindeki nemin sürekli solma noktasının üzerinde bulunması bu odunlaşmanın daha iyi olmasını sağlamaktadır. İyi odunlaşan sürgünler ise düşük kış sıcaklıklarına daha iyi dayanırlar. Bu nedenle hasattan sonra da gerektikçe bağlar sulanmalıdır. Özellikle sıcak ve kurak bölgelerde yetişen ve Haziran-Temmuz aylarında hasat edilen sofralık üzümlerde asma hasattan sonra en az bir veya birkaç defa sulanmalıdır.
Asmanın su tüketimi, vegetasyon devresinde hem bitkinin transpirasyonla harcadığı, hem de kapillarite denilen kılcal hava boşluklarından toprağın evaporasyonla buharlaştırdığı su toplamıdır. Yani asmanın su tüketimi evapotranspirasyonla kaybolan suyun toplamına eşittir.
Sulamanın başlıca amacı; asmada vegetatif ve generatif gelişme yönünden denge sağlamak üzere tüketilen suyun, uygun miktarda ve doğru bir zamanda karşılanmasıdır.
Ülkemizde bağlar sulanmaz diye genel bir kanı vardır. Ancak iyi kaliteli bir verim için gerektikçe sulama mutlaka yapılmalıdır. Sulama, verim artışının % 30-40 oranında sağlandığı bir kültürel uygulamadır. Ülkemizde Göller bölgesinde ve Ege bölgesinde özellikle çekirdeksiz üzüm bağlarında sulama yapılmaktadır. Kurak ve yarı kurak geçen bağ bölgelerinde sulama yapılmalıdır.
Asmanın, 1 gr kuru madde meydana getirmesi için yapraklarından 1 litre su harcaması gerekir. Yapraklardan normal koşullarda her cm2’den saatte 20-60 ml su buharlaşmaktadır (20-60 ml/cm2/h). Ayrıca vegetasyon içinde 450 mm/m2 suya gerek duymaktadır. Bunun 250-300 mm’si bu dönem içinde buharlaştığından, asmada normal bir gelişme ve meyve verimi için vegetasyon devresi içinde yaklaşık olarak 700-750 mm/m2 yağış alması gerekir. Eğer bu miktar topraktan sağlanamazsa özellikle kurak ve yarı kurak iklim koşullarında sulama ile bunun karşılanması gerekir .
Yukarıda görüldüğü gibi asmanın vegetasyon devresi içinde gerek duyulan su ihtiyacı (yağış), o devre içinde düzenli bir dağılış göstermelidir. Bağlardan maksimum verim elde etmek için sulamada verilecek su miktarı üzüm çeşidine, anacın kök sistemine, toprak tipine, asmanın vegetasyon devresinde aldığı yağışlara ve bunun yıl içindeki dağılışına, sulama sistemine ve kültürel uygulamalara göre değişmekle birlikte 150-2500 mm arasında değişen bir değer gösterdiği belirtilmektedir.
BAĞ (OMCA/ASMA) GÜBRELEME ZAMANI
Bağcılıkta verim ve kalitenin arttırılmasına yönelik kültürel uygulamaların içerisinde gübrelemenin ayrı bir önemi vardır. Bağlarda uygun ve dengeli bir gübrelemenin yapılabilmesi için öncelikle bağ toprağının verimlilik düzeyinin ve nem kapsamının bilinmesi gerekir. Özellikle sulama yapılamayan ve fazla yağış almayan bağ bölgelerinde, su faktörü daha da önem taşımaktadır. Çünkü su noksanlığı, gübrelemenin olumlu etkisini büyük oranda azaltmaktadır.
Bağlarda diğer gerekli kültürel işlemlerle birlikte gerçekleştirilecek etkili ve dengeli bir gübreleme; hem toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını iyileştirmekte; hem de asmaların her yıl gelişme ve ürün için kullanmak üzere topraktan kaldırdığı bitki besin maddelerini toprağa yeniden kazandırmaktadır.
Bu nedenle, asmanın normal bir gelişme gösterebilmesi ve istenilen verim ve kalitede ürün alınabilmesi için her yıl topraktan kaldırdığı besin maddelerini düzenli bir gübreleme ile toprağa tekrar iade edilmesi gerekir. Bağlar hem organik hem de inorganik gübrelerle gübrelenmektedir.
Bağlara Organik Gübrelerin Verilmesi
Bağlara organik gübreler topraktan, organik madde gereksinimini karşılamak için verilmektedir. Asma için bağ toprağındaki organik madde miktarı, bazı hallerde topraktaki besin maddeleri miktarlarından daha da önemlidir. Çünkü asma, diğer meyve türlerinden farklı olarak besin maddelerince nisbeten fakir topraklarda da gelişebilmekte, fakat organik maddelerce fakir topraklarda normal bir gelişme gösterememekte ve verimliliği de çok azalmaktadır. Bağcılıkta organik madde kaynağı olarak kullanılan başlıca materyaller önem sırasına göre; çiftlik gübresi, yeşil gübre, kompost ve samandır.
Bağlara Mineral Gübrelerin Verilmesi
Asma topraktan her yıl belli miktarda makro ve mikro mineral besin maddelerini alarak büyümesini, gelişmesini ve ürün verimini devam ettirir. Asma uzun ömürlü bir bitkidir. Ürün veriminin sürekli ve sağlıklı olması için asmanın her yıl topraktan kaldırdığı mineral besin maddelerinin gübreleme ile toprağa iade edilmesi gerekir.
Bunlar toprağa gübreleme ile tekrar ilave edilmediği takdirde, asmanın ürün veriminde ve kalitesinde bir azalışa neden olduğu gibi bir çok besin maddesi noksanlık arazları da görülür. Çünkü mineral besin maddelerinin hücre düzeyinde aşağıda belirtilen önemli fizyolojik etkileri vardır.
– Hücre çeperi ve protoplazma bileşiklerinin oluşumu; mineral elementler, çeper ve protoplazma yapısına katılan moleküllerin yapısında daima yer alırlar.
– Hücrelerde ozmotik basıncın oluşmasında ve değişiminde etkili olurlar.
– Mineral besin maddeleri, hücre özsuyunda fosfat ve karbonatlarla oluşturduğu bileşiklerle, hücrede pH’yı düzenleyerek tampon çözelti olarak da iş görürler.
– Sitoplazmik membranda permeabiliteye etkili olurlar. Hücre sitoplazmik zarlarının geçirgenliği, hücrenin temasta olduğu katyon ve anyonlar etkilidir.
– Mineral elementlerin zehirlilik etkileri: Ağır metaller hücrede proteinlerle birleşerek çökelmeler ve bunun sonucunda da zehirlilik etkisini yaratırlar. Bu etkiye sahip elementlerin başında Pb, Hg, Mg, Cu, Al, Ar, Ba, Mo, Ni, Se, Ag ve Zn gelmektedir.
– Bazı mineral besin maddeleri, antagonistik ve sinerjistik etkiye sahiptirler. Ayrıca başta Fe, Cu ve Zn olmak üzere bir çok element, bir çok enzimin prostetik grubları olarak katalitik etkide bulunabilirler .
BAĞ HASTALIK VE ZARARLILARI
Bağlarda en çok bağ zararlıları (floksera, nematodlar, salkım güvesi, tripsler, bağ uyuzu, kırmızı örümcekler, bağ maymuncuğu, haziran böcekleri, kuşlar, arılar vb.), mantari hastalıklar (külleme, mildiyö, ölü kol, antraknoz, gri küf, kav, kök çürüklüğü vb.), bakteriyel hastalıklar (bağ kanseri, bakteriyel yanıklık, asma vebası vb.), virüs ve virüs benzeri hastalıklar (kısa boğum, yaprak kıvırcıklığı, benek ve sarı benek hastalıkları vb.) etkili olarak bağda önemli ekonomik kayıplara sebep olabilmektedirler. Günümüzde bu kayıpları en aza indirmek amacıyla entegre mücadele yöntemi uygulanması tavsiye edilmektedir. Bu sayede hem ekonomik kayıplar düşürülmekte hem de çevre ve doğaya fazla zarar verilmemektedir .
Entegre mücadele; hastalık ve zararlı türlerin populasyon dinamikleri ile çevre ilişkilerini dikkate alarak, uygun olan bütün mücadele metodlarını ve tekniklerini uyumlu bir şekilde kullanarak, bunların populasyonlarını ekonomik zarar seviyesinin altında tutan bir sistemdir.
Entegre Mücadelenin Önemi
Gelişigüzel ve yoğun olarak kullanılan ilaçlar;
– Canlılar arasında varolan doğal dengeyi bozar,
– İnsan ve sıcakkanlılarda doğrudan veya dolaylı olarak zehirlenmelere yol açar,
– Toprak, su ve hava gibi çevre unsurlarında kirlenmeye neden olur,
– Hastalık ve zararlıların zamanla ilaçlara karşı direnç kazanmalarına neden olur,
– Ürünlerde kalıntı bırakır.
Entegre Mücadelenin Amacı
– Bitkisel üretimin arttırılması, kaliteli ve pestisit kalıntısı bulunmayan ürün elde edilmesi,
– Doğal düşmanların korunması ve teşvik edilmesi,
– Tarla, bahçe ve bağların düzenli olarak kontrol edilmesi,
– Çiftçilerin kendi tarlası, bahçesi veya bağının uzmanı haline getirilmesi.
Entegre Mücadelenin İlkeleri
– Entegre mücadele programları, ana hastalık ve ana zararlı hedef alınarak hazırlanır,
– Diğer hastalık ve zararlılar göz ardı edilmez. Ancak diğer zararlılar ile mücadele zamanına karar vermede ekonomik zarar eşikleri dikkate alınır,
– Hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadelede kültürel önlemlere öncelik verilir,
– Entegre mücadelede doğada mevcut faydalıların korunması ve desteklenmesi esastır,
– Eğer kimyasal mücadele yapılacaksa, sıcakkanlılara ve faydalılara zehirliliği en düşük, dayanıklılık riski az, çevre dostu, kısaca entegre mücadeleye uygun ilaçlar seçilir,
– Entegre mücadelede hastalık, zararlı ve yabancı otların mücadelesi birbirini destekleyici olmalıdır.