“Küçüktüm ufacıktım.Top oynadım acıktım.”

once cocugun hakkı

Dilerdim, ülkemizdeki bütün çocuklar şairin dediği gibi “Küçüktüm ufacıktım./Top oynadım acıktım.” diye serzenişte bulunabilselerdi. Oysa bu ülkenin çocukları sokaklarında rahat top da oynayamıyorlar çünkü TOMA’lar müsaade etmiyor. Bu ülkenin çocuklarının acıkması için efor harcaması gerekmiyor, açlıktan ölen bebekler var.

Tabii, makul olan, sizlerce de, bugün hakların, güzelliklerin konuşulması. Ama malum olan haksızlıklar varken pek de hakları konuşamıyoruz. Bu ülkede oturduğu yerde yol anlamında ulaşım olmadığı için sağlık hizmeti alamadığından vefatında babasının sırtındaki çuvalla taşınan çocuk var. O yüzden çocuklarımız böyle şiirler okuyamıyorlar.

Bu ülkede, gittiği anaokulunda üstüne lavabo düşen, gittiği ortaokulda bayrak direği üzerine devrilerek ölen çocuklar olduğu için, biz, artık, çocukları şiirlerde “oynayan çocuklar” diye anabiliyoruz yalnızca. Ve maalesef bu ülkede, 7 aylık çocuğa tecavüz etmeyi 18 yaşındaki insanların zinasıyla mukayese edebilen, kendine büyük diyenler var, cüssesi büyük olanlar. Ve maalesef ülkemizde çocuklar, yalnızca -bugün olduğu gibi- seçilmiş günlerde anılıp seçilmiş günlerde kutlanıyor.

Oysa Türkiye, Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’ne imza atalı çok oldu ve bu beyannamenin 42’nci maddesinde diyor ki: “İlgili devletler hem vatandaşların büyüklerine hem küçüklerine bu hakları öğretir.” Maalesef ülkemizde her 4 çocuktan yalnızca 1’i haklarını biliyor. Bildirmiyoruz onlara haklarını. Çocuklara bildirmiyoruz, biz yetişkinler yeterince biliyor muyuz ya da kullanma imkânımız oluyor mu? O da ayrı bir soru. Haklarını bildirmediğimiz çocuklardan haklarını kullanmalarını ve talep etmelerini istemek elbette ki haksızlık. Bizlere düşen, onların haklarını bildirmekten öte uygulayabilmeleri için imkân sağlamaktır ama son on iki yılda maalesef çocuk haklarında çok da gelişmişliğimiz yok. Mesela Çocuk Hakları Beyannamesi’nin 7’nci maddesi diyor ki: “Her doğan çocuk bir kimliğe sahip olur, bir ülkenin vatandaşı olur.” Ülkemizde maalesef -ki biliyoruz- kimliksiz, nüfusa kayıtsız çok fazla çocuk var, çoğu da kız. İşte bu kızlar 12, 13 yaşına geldiğinde, biraz işi yumuşatmak adına “çocuk gelin” denilen, aslında erişkin olmayan insanların evlendirilmesiyle evlerde iş gücü ya da farklı amaçlarla kullanılan insanlar hâline geliyor. E peki, erkek çocuklarımız bundan muaf mı? 12, 13 yaşına gelen oğlanlar da ya işçilik için kullanılıyor ya başka amaçlar için okullardan ayrılıyorlar, ortaöğretime devam etmeyip çocuk işçiler hâlinde ülkemizde geziyorlar.

Sonuç? Sonuçta şu oluyor: Gazetelere bakıyorsunuz “sigara tüketimini azalttık” diye sevinen coşkulu haberlerin yanında işte bu okullara gitmeyen, ne amaçla kullanıldıkları bilinmeyen çocuklar, kötü eğitilmiş çocuklarımız için bonzaiden ölüm haberleri var gazetelerde hemen her gün, televizyonlarda neredeyse günaşırı. Bunların neden olduğunu hiç sorgulamıyoruz ve o çocuklarımıza haklarını hiçbir zaman bildirmiyoruz. Haklarını bildirmediğimiz çocuklardan yarınları üstlenmelerini bekleyip “Geleceğimizin teminatısın.” diyoruz ve o çocukların omuzlarına çok büyük bir yük bırakıyoruz. Geleceği onlara devrederken nasıl bir bugün kurguluyoruz ki onlar için geleceği onlara devredelim. Onlar için daha iyi bir ülke, daha iyi bir dünya yapmak için yalnızca seçilmiş günlerde konuşmak ve seçilmiş günlerde kendimizi methetmekten öte ne yapıyoruz? Hiçbir şey. İşte, bugün yine gazetelerde var: 14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz eden 24 yaşındaki yetişkin iyi hâlinden ötürü tahliye edildi. Ama sorarsanız ilgili bakanlıklara, o hâkim mutlaka toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitimden geçmiştir.

Eğitimi tutum hâline çevirebileceğimiz, çocuklarımızı gerçekten yarınlara hazırlayabileceğimiz, yetişkinlerimizin de, bizlerin de bu sorumlulukta olabileceğimiz daha güzel günlerde görüşmek üzere.

Alıntı:RUHSAR DEMİREL

Author: Profile

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir